Ads Top

Cinsiyet Rollerinin İlişkilere Etkileri

 




Cinsiyet rolleri yaşamın ilk yıllarından itibaren insan yaşamına yansıyan, karakter gelişimini, kişiliğin oluşumunu etkileyen bir olgudur. Toplum içerisinde bu roller, kişinin cinsiyetine uygun olarak giyinmesi, konuşması, davranması, aktivitelerini, meslek seçimini, sosyal hayatını bu rollere göre düzenlemesi olarak görülmektedir. Kız ve erkek çocuğu ayrımının kıyafet, renk, oyuncak, oyun seçimi gibi durumlar üzerindeki etkileri, ilerleyen dönemlerde bu ayrımın davranışlar üzerine etkilerini oluşturmaktadır.  Günümüz çağında bu rollerin etkileri azalıyor gibi görünse, de genel olarak insan yaşamına baktığımızda hem bireysel hem de sosyal yaşantılar üzerindeki etkiler varlığını sürdürmektedir.


Yaşamın ilk yıllarından itibaren bir aile ve çevrede büyüyen insan, kendi cinsiyetine özgü davranış kalıplarını gözlemleyerek büyür. Bu davranış kalıpları aynı zamanda gerek aile üyeleri gerekse çevre tarafından kişiye aşılanır. Genel olarak erkeklerin evin çalışan insanı, kadınların ise ev işlerini yapan, çocuk büyüten insan olarak konumlandırılmaları; davranışların ve duyguların kadın erkek olarak ayrı ayrı şekillendirilmesi; çocuğunda bu şemaları kendi hayatına uyarlayıp, bu şekilde büyümesine sebep olur.


Bu rollerin baskın olarak uygulandığı, özerk olma ve kimlik bulma çağı olan ergenlik döneminde erkek çocuğunun daha serbest bırakılıp, kız çocuğunun daha fazla kısıtlanması, yetişkinlik döneminde de bu rollerin etkisiyle kimlik oluşumuna sebep olmaktadır. Kişi her ne kadar özerk olmak istese de, ilerleyen dönemlerinde, hayatının çeşitli alanlarında bu rollerin etkilerine maruz kalmaktadır. 


Rollerin sosyal ilişkiler üzerindeki etkileri, ikili ilişkilerde de kadın ve erkeğin ilişki kurma ve ilişki yaşama biçimini etkilemekte, beklentilerin kadın ve erkek olarak ayrışmasına sebep olmaktadır. Aslında baktığımızda bir ilişkiden beklenilen karşılıklı güven ve sevgi çerçevesinde anlaşmak, birlikte mutlu ve huzurlu olmaktır. Ancak roller devreye girdiğinde ve rolün yüklendiği taraf, rolünü gerçekleştirmediğinde çatışmalar doğmaktadır. Çalışmayan bir kadının yemek yapmadığı, sadece kendi çalışan bir erkeğin eve yetemediği zamanlarda;  kadının daha sessiz sakin, erkeğin ise baskın olması gerektiği gibi düşüncelerde;  kadının daha duygusal, zayıf  olarak nitelendirilip, erkeğin duygularını bastırıp, daha güçlü olma zorunluluklarında; ilişkilerde kadının daha destekleyici, yapıcı, toparlayıcı olması gibi beklentilerde ve daha nice durumlarda cinsiyet rollerinin etkilerini görmekteyiz. 


Cinsiyet rolleri ilişkinin başlangıcından itibaren, erkeğin ilişkiyi başlatması, duygularını açıklaması ile kendini gösterir. Toplum içerisinde erkeğin özerkliğinin kadına göre daha normal karşılanması, ilişki içinde güven sağlama görevini erkeğin üzerine yükler. Kadının sosyal hayatının daha şeffaf olması, görüştüğü insanların, gittiği yerlerin, katıldığı aktivitelerin daha belirgin olması beklentisi; erkeğin ise bu durumlarda daha rahat hareket edebilmesi, erkeğin sosyal hayatı konusunda güven sağlama görevini doğurmaktadır. Oysa bir ilişkide güven, hem kadın hem de erkek için, kişinin bulunduğu yer ve insanlardan bağımsız olarak karakter ile ilişkili bir durum olmalıdır. Kadının da erkeğin de karşısındaki insanın sadakatine ve insancıl tutumlar sergilemesine duyduğu güven olmalıdır. 


Cinsiyet rolleri ilişki içinde kadını ve erkeği maddi ve manevi olarak sunması gerekenler olarak ayırır. Erkekten maddi değerler, kadından ise manevi değerler sunması yönünde beklentiler gelişir. Duygular, romantizm gibi tutumların kadınlardan; hediye, eşya, çiçek gibi maddi değerlerin erkeklerden beklenmesi gibi. Ancak karşılıklı olarak yaşanan bir ilişkide asıl olan manevi ve sonrasında gelen maddi değerler ortak ve karşılıklı olarak sunulmalıdır. Ancak cinsiyet rolleri büyük sürprizler, hediyeler, kutlama, teklif gibi durumları erkeğin görevi olarak sunar.


Erkeğin kadına göre güçlü olduğu düşüncesi, cinsiyet rollerinde kadının korunma, kollanma, güvende olma durumlarını erkeğe görev olarak verir. Bu durum çoğu zaman ilişkilerde kadına, erkeğe göre daha sınırlı bir özgürlük alanı tanımaktadır. Kadının sosyal hayatı, düşünce tarzı, yaşayış biçimi, aktiviteleri gibi durumlarının, bu rollerin etkisiyle erkeğe göre şekillenmesine sebep olmaktadır. Ancak rollerin etkisinden bağımsız olarak, en sağlıklı şekilde yürütülmek istenen bir ilişkide sahip olma düşüncesinin ötesinde, karşılıklı aidiyet duygusu ile kişilerin birbirlerinin kişisel alanlarına duyduğu saygı ve ilişkilerini buna göre uyarlamaları olmalıdır. 


İlişkilerde rollerin etkisi tamamen ortadan kaldırılamasa bile, ilişkinin büyük oranda rollerin etkisinden bağımsızlaşıp, kendi tarzını yakalaması ve kişilerin kendi arasında yakaladığı uyuma önem vermesi, ilişkinin en az çatışma ile yürütülmesi açısından daha önemlidir. Kişisel sınırlar ve özgürlük alanlarına duyulan saygı ile başlayan; karşılıklı tolerans ile bu alanları ihlal etmeden ortak noktada buluşabilmek, birbirini dinlemeye ve anlamaya dayalı bir iletişim geliştirmek ilişkiyi toplumsal rollerin etkisinden kurtarıp iki kişi arasındaki ilişki haline getirecektir. 




 



Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.