Kendini Feda Eden İnsan
Fedakarlık, iyi niyetin temsili olarak insan ilişkilerimizde var olan olağan bir durumdur. Aile, arkadaşlık, aşk, iş ilişkilerinde fedakarlık yapılması, çoğu zaman ödün verilmesi gereken durumlarla karşılaşabiliriz. Bu nedenle feda etmek ile fedakarlık kavramları arasında fark vardır. Fedakarlık genel olarak, bir durumun başkalarına yardım etmek ya da iyilik yapmak amacıyla gerçekleşmesi anlamını taşır. Çocuğunuz için zamanınızı feda edebilir, arkadaşınızla yaptığınız bir planda o an için kendi isteğinizden vazgeçebilir ya da iş yerinde bazı zamanlar her zamankinden fazla efor harcamanız gerekebilir. Yani o ana, o duruma özgü, bir gereklilik olarak fedakarlık yapılabilir. Ancak feda etmek, ana özgü olarak değil, sürekli gerçekleşen, kişinin kendi istemini aşıp, zorunluluk ve alışkanlık haline gelen, yalnızca bir veya birkaç deneyime özgü değil, kişiyi hayatının genelinde fedakarlık yapmaya maruz bırakan bir durumdur.
Fedakarlık hem kişinin kendisini hem de fedakarlık yapılan kişiyi mutlu edebilen, aradaki bağı güçlendiren, önemli, değerli hissettiren bir davranışken; feda etmek, feda eden kişinin hem kendini hem de hayatını yok saymasına sebep olur. Kişiyi mutsuzluğa sürükleyen, kendi iyi halini başkalarına yaptıkları ile değerlendiren, arzu, istek ve ihtiyaçların göz ardı edildiği ve sonucunda yine üzgün, kırgın hissettiren bir davranıştır.
Kendini feda eden insanın en önemli özelliği hayatındaki insanların ihtiyaçlarına odaklı olmasıdır. Diğer insanların iyiliği, mutluluğu adına, kendi için harcamadığı çabayı, zamanı harcar. Çabalamak, elinden gelenin fazlası yapıldığı için o an iyi hissettiren, ancak çabaların karşılığı görülmediğinde ya da değer atfedilen insanlardan aynı değer görülmediğinde; neden çabalıyorum düşünceleriyle suçlu hissettiren, insanlar bana değer vermiyor düşünceleriyle değersiz hissettiren, hayal kırıklığının yoğun öfkeye sebep olduğu bir davranıştır.
Kişi aslında karşıdaki insanı memnun etmek amacıyla yaptığı fedakarlık davranışında kendi karakterinden ve hayatından ödün verir. Kendini maddi ve manevi olarak zora sokacak olsa da o davranışı gösterme eğilimindedir. Aslında temelinde sevilme, kabul edilme arzusu ile karşılık bekleyerek hareket edilir. Ancak yapılan fedakarlıklar çoğunlukla karşılık görmez ve kişi yalnızca kendinden ödün vererek, kendinden eksiltir. Bu eksilme yalnızca dışarıdan bakan insanlarla alakalı bir durum değil, kişi zamanla kendine olan saygısını yitirip, kendini değersiz görmeye başlar.
Hayata ve insanlara karşı yaşanan yoğun hayal kırıklığı, duygusal karmaşıklığa, duygularda dalgalanmaya, yoğun duygusal iniş çıkışlara sebep olur. Sevilme, reddedilmeme arzusu ile başlayan fedakarlık, yetersizlik duygusuna dönüşür ve zihinde bu duygu ve bu duygunun oluşturduğu düşünceler dönmeye başlar.
Kendini feda etmenin temelinde, kendine yönelik bir ihmal olduğu için zamanla bu ihmal hayatın her alanına sıçrayabilir. İstek ve ihtiyaçların yanı sıra öz bakım, dış görünüş, sosyal hayat, hoşa giden aktiviteler de ihmal edilmeye başlar. Kişi aslında kendi karakterini, iç dünyasını, benliğini ihmal eder, görmezden gelir.
Öncelikle feda etme davranışı ile yüzleşmek lazım. Yüzleşmek iyileşmenin, olgunlaşmanın başlangıç aşamasındır. Biricik ve tek, öyle ya da böyle bu hayatta var olduğumuzun, hayatı bahanelerimizle ya da bahanelerden sıyrılıp yürütmenin bize bağlı olduğunu fark etmek lazım. İnsan kendi fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını ancak kendi karşılayabilir. Önce kendimizi severek, kabul ederek, sınırları ihmal etmeyerek, yok sayılmaya kendi içimizde anlam aramayarak, varlığımızın anlamını başka insanların davranışlarına bağlamayarak, kendimizin ve hayatımızın sorumluluğunu almak gerekir.
Hiç yorum yok: