İlişkilerde Üstlenilen ve İlişkiye Zarar Veren Roller
İlişki, zamanla olgunlaşan, gelişen, büyüyen bir süreçtir. Aşkın sevgiye dönüştüğü, güven bağının sağlamlaştığı, uyumun yakalandığı, sınırların, ilişkiye dair bakış açısının oturtulduğu mutluluk amacıdır. Uzun süreli, düzenli bir ilişkiyi diğer ilişki türlerinden ayıran, kişilerin bir bağlılık kararı ile yola çıkmış olmalarıdır. Bağlılığın temeli sevgiye dayansa da, sevgiyi tamamlayan güven, sadakat, saygı, anlaşma, iletişim gibi unsurlar hem kadın hem de erkeğin karşılıklı sorumluluk almasını gerektirir.
İlişki bir olma halidir. Bir olmak; kişilerin kendi hayatlarından vazgeçmeden, kendi sınırlarını ihlal etmeden, bireyselliklerine yine önem vermeye devam ederek, ancak ilişkinin de sorumluluğunu alarak, karşılıklı fedakarlık ve tolerans içinde birbirlerini hayatlarına dahil etmeleri, uyum göstermeleridir.
İlişki karşılıklı uyum, sorumluluk, fedakarlık gerektiren bir durum olsa da aşırıya kaçıldığı durumlarda partnerlerden biri veya ikisi, partner rolünden çıkıp ilişkiye zarar veren farklı rollere girmektedir.
Bu rollerden en sık karşılaşılanı aidiyet duygusunun, aitlik rolüne dönüşmesidir. İlişkilerde aidiyet duygusu, o ilişkiye ait hissetmek, ilişkide bulunulan kişi ile manevi bağ kurmak, kişilerin her ikisinin ilişkiyi sahiplenmesi anlamına gelir. Ancak ilişkilerde bu durum kişilerin birbirini sahiplenmesi, birbirlerinin hayatına aşırı müdahalede bulunması, sınırların ihlali olarak görülmektedir. Kişiler girdikleri rol ile hayatlarını birbirlerine göre şekillendirmez, hayatlarını birbirlerine göre yeniden oluşturmaya çalışır. Bu oluşum aşamasında fedakarlık değil, ödün verme mekanizması çalışır. Kişilerden biri veya her ikisi ilişkide bulunduğu insanın hayatını kısıtlama ve kendi isteklerine göre yeniden şekillendirme yoluna girer. Kişilerin bu düzenlemeyi kendi istekleri dahilinde değil, karşı tarafın istek ve baskısı üzerine yapması ilişkiye zarar veren, ilişkinin yol almasını engelleyen bir durumdur.
İlişkiye zarar veren bir başka rol, karşı tarafın davranışlarını şekillendirmek adına üstlenilen öğreticilik rolüdür. Ancak süreklilik göstermesi, aşırı eleştiri ve düzeltme içermesi kişiyi partner rolünün dışına itmektedir. Kişi karşı tarafın her davranışını düzeltme amacına girer. Bu hoşlanılmayan veya istenmeyen bir durumu dile getirmek değil, karşıdakini eleştirerek, çoğu zaman yargılayarak karşı tarafı istenen duruma getirme amacıdır. Bu durumun düzeltilmeye çalışılan kişi üzerinde bir baskı oluşturması, öğretici rolünü üstlenen kişi için de davranışların istenen duruma gelmemesi karşılıklı çatışmaları doğurur.
Uzun süreli sevgili ilişkilerinde rastlansa da, özellikle evlilik ilişkilerinde çok rastlanan ilişkinin heyecanını, ateşini söndüren, zarar veren rollerden biri de ebeveyn rolüdür. Kadının kadın rolünden, erkeğin erkek rolünden çıkıp anne, baba rolüne bürünmeleridir. Bu kişilerin birbirleri üzerinde kurduğu anne, baba rolü de olabilir; çocukları olduktan sonra girilen anne baba rolünün partner ilişkisini sekteye uğratması da olabilir. Kişilerin birbiri üzerindeki ebeveyn rolü, olması gerekenden fazla şefkat, koruyuculuk, ihtiyaçları karşılama, bir tarafın diğer tarafın sorumluluğunu gereğinden fazla alması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum kadının dişi tarafını, erkeğin ise eril tarafını birbirlerine karşı körelten, ilişkinin heyecan, arzu, cinsellik kısmına zarar veren bir durumdur. Kişilerin kendi anne baba ilişkilerinde verici bir rolde olması, aileden alması gereken maddi manevi desteği kişinin ailesine vermesi, bütünleşik yapıda bir ailede büyüyen kişiler genellikle ilişkilerinde, kendi anne babasından alması gerekenleri ilişkide bulunduğu insana yükleyerek anne veya baba modeli oluşturur. Bu duruma özellikle aldatma olaylarında, kişilerin ilişkide sönen heyecanı, ilişkisini bozmadan başka bir partnerde arama olarak çok sık rastlanmaktadır.
Hiç yorum yok: